25 Ağustos 2017 Cuma

NAFAKA



NAFAKA

Türk Medeni Hukukunda nafaka, genel olarak bakım nafakası ve yardım nafakası olarak ikiye ayrılır.[17] Bakım nafakası ise kendi içerisinde tedbir nafakası, yoksulluk nafakası ve iştirak nafakası olmak üzere üçe ayrılır.

A. BAKIM NAFAKASI

v TEDBİR NAFAKASI
v YOKSULLUK NAFAKASI
v İŞTİRAK NAFAKASI

1. TEDBİR NAFAKASI

1.1 BOŞANMA VE AYRILIK DAVASINDA HÜKMEDİLECEK TEDBİR
NAFAKASI

Türk Medeni Kanunu 169. maddesi ile hüküm altına alınmıştır. Buna göre:

“Boşanma veya ayrılık davası açılınca hâkim, davanın devamı süresince gerekli olan, özellikle eşlerin barınmasına, geçimine, eşlerin mallarının yönetimine ve çocukların bakım ve korunmasına ilişkin geçici önlemleri re'sen alır.”

AÇIKLAMALAR

Boşanma davası sırasında hâkim eşlerin ve çocukların zarar görmelerine engel olacak geçici önlemleri alacaktır. Bunlardan; eşlerin ve çocukların geçim ve bakımları için öngörülen önleme, “tedbir nafakası” denmekte ve bu kavram boşanma davasının açılmasından kararın kesinleşmesine kadar olan yargılama sürecinde hâkim tarafından tayin ve takdir olunan belli miktar geçim parasını ifade etmektedir. [18]

“Nafaka, geçinebilmek için zorunlu bir miktar para olduğundan, talep olmasa dahi hâkim re’sen tedbir nafakasına hükmetmekle, gerekli önlemleri almakla yükümlüdür.” [19]

“Tedbir nafakasına dava tarihinden geçerli olmak üzere karar verilmesi gerekir. Ne var ki boşanma davasında açıkça nafaka istemediğini beyan eden eş lehine tedbir nafakasına hükmedilmeyecektir.” [20]

Ancak eş, kendisi için tedbir nafakası istemediğini, sadece çocukları için tedbir nafakası istediğini belirtmiş ise, çocukların lehine tedbir nafakasına karar verilebilir. Ayrıca davadan feragat halinde tedbir nafakasına feragat tarihine kadar hükmedilebilinecektir.

İlgili maddede kusurdan bahsedilmemiştir. Nitekim Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarında da belirtildiği üzere boşanma davası devam ederken verilecek tedbir nafakasında kusur önem taşımayacaktır.

Tedbir nafakası miktarı belirlenirken, barınma, yiyecek, giyecek, eğitim, öğretim, tedavi, cep harçlığı ve sigorta primleri gibi giderler dikkate alınacak ve eşlerin ekonomik ve sosyal durumları ile hakkaniyet esasları göz önünde bulundurulacaktır. Nafakaya Türk Lirası üzerinden karar verilecektir. Ancak tarafların açıkça anlaşmaları halinde yabancı para üzerinden de karar verilebilecektir. Nafakaya ilişkin ilamlar hukuki bakımdan mutlak anlamda kesin hüküm teşkil etmediğinden tarafların ekonomik ve sosyal durumlarındaki değişime göre nafaka miktarı arttırılabilecek veya azaltılabilecektir. Yine bu artırım veya azaltma kararı dava tarihi itibariyle hüküm ifade edecektir.

Son olarak, çocuk için hükmedilen tedbir nafakası, çocuk ergin oluncaya kadar devam eder. Çocuğun ergin olduğu tarihte tedbir nafakası kendiliğinden ortadan kalkar.

“Ergin olan çocuk lehine ise tedbir nafakasına karar verilmez.”[21]

2. YOKSULLUK NAFAKASI

Türk Medeni Kanunu 169. maddesi ile hüküm altına alınmıştır. Buna göre:
“Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan mali gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir. Nafaka yükümlüsünün kusuru aranmaz.”

AÇIKLAMALAR

Yoksulluk nafakası için 3 koşulun bulunması gerekir. Birincisi talep olması, ikincisi talep eden eşin boşanmaya sebep olan olayda diğer eşten daha ağır kusuru olmaması, üçüncüsü nafaka isteyenin boşanma yüzünden yoksulluğa düşmüş veya düşecek olması gerekir.
Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek olan eş, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla diğer taraftan mali gücü oranında herhangi bir süre ile sınırlı olmaksızın yoksulluk nafakası isteyebilecektir. Bu durumda nafaka yükümlüsünün kusurlu olmaması nafaka verilmesi açısından önem taşımaz. Önemli olan nokta, kusuru daha ağır olan eş lehine nafakaya hükmedilemeyeceğidir. Tarafların kusurlarını birbirine üstün tutmanın mümkün olmadığı durumlarda ise yoksulluk nafakasına karar verilmesi gerekir. Boşanma davası sırasında karar verilinceye kadar davanın her safhasında yazılı veya sözlü olarak yoksulluk nafakası talebinde bulunulabilinecektir. Dava sırasında istenilen yoksulluk nafakası, boşanmanın feri niteliğinde olduğundan ayrıca harca tabi değildir. Bunun yanında boşanma kararının kesinleşmesinden itibaren 1 yıl içinde de yoksulluk nafakası dava edilebilir.
Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarına göre:
“Asgari ücretin altında geliri olan kimse yoksul sayılacaktır.” [22]
“Kendisi yoksul olan eş, yoksulluk nafakası ödemekle yükümlü olmayacaktır.” [23]
Kanun 176. maddede “Tazminat ve Nafakanın Ödenme Biçimi” hususunu düzenlemiştir. Buna göre:

“Maddi tazminat ve yoksulluk nafakasının toptan veya durumun gereklerine göre irat biçiminde ödenmesine karar verilebilir.

Manevi tazminatın irat biçiminde ödenmesine karar verilemez.

İrat biçiminde ödenmesine karar verilen maddi tazminat veya nafaka, alacaklı tarafın yeniden evlenmesi ya da taraflardan birinin ölümü halinde kendiliğinden kalkar; alacaklı tarafın evlenme olmaksızın fiilen evliymiş gibi yaşaması, yoksulluğunun ortadan kalkması ya da haysiyetsiz hayat sürmesi halinde mahkeme kararıyla kaldırılır.

Tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği hallerde iradın artırılması veya azaltılmasına karar verilebilir.

Hâkim, istem halinde, irat biçiminde ödenmesine karar verilen maddi tazminat veya nafakanın gelecek yıllarda tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına göre ne miktarda ödeneceğini karara bağlayabilir.”

İlgili Kanun hükmünde de belirtildiği üzere yoksulluk nafakasının toptan veya durumun gereklerine göre irat biçiminde ödenmesi kararı hâkimin takdirindedir. Taraflar da yapacakları bir sözleşme ile yoksulluk nafakasının toptan veya bir irat biçiminde ödenmesi yollarından birini seçebilirler. Taraflar arasında yapılan bu sözleşmenin geçerlilik kazanıp, hukuki sonuçlar doğurabilmesi için hâkim tarafından tasdik edilmesi gerekmektedir. [24] Ayrıca taraflar arasında açıkça anlaşma sağlanamadıkça nafakanın yabancı para üzerinden ödenmesine karar verilemeyecektir.

Hâkimin, yoksulluk nafakasının toptan ödenmesine karar vermesi halinde, nafakanın ödenmesi ile nafaka alacağı sona erecektir. Toptan olarak nafakaya karar verilmiş ve karara bağlanan miktar alacaklıya ödenmemişse, alacaklının ölümü halinde bu konuda istemde bulunma hakkı mirasçılara geçecektir. [25]

Yoksulluk nafakasının irat biçiminde ödenmesine karar verilmişse, nafaka alacağı kişiye sıkı sıkıya bağlı bir hak olduğundan mirasçılara geçmez. Nafaka alacaklısının ölümü ile anında kendiliğinden sona erer. Mirasçılar bu tarihe kadar tahsil edilmeyen irat varsa yalnız onu isteyebilir, yoksa ölüm tarihinden sonrası için herhangi bir istemde bulunamazlar. [26]

İrat biçiminde ödenmesine karar verilen yoksulluk nafakası, alacaklı tarafın yeniden evlenmesi ya da taraflardan birinin ölümü halinde kendiliğinden kalkar. Alacaklı tarafın evlenme olmaksızın fiilen evliymiş gibi yaşaması, yoksulluğunun ortadan kalkması, nafaka yükümlüsünün ödeme gücünün ortadan kalkması ya da haysiyetsiz hayat sürmesi halinde ise ancak mahkeme kararı ile kaldırılır. Bununla birlikte lehine yoksulluk nafakası hükmedilen kişi, yoksulluk nafakası almakta iken kendisini yoksulluktan kurtaracak düzeyde gelir getiren bir işe girdikten sonra o işten kendi isteği ile çıkması veya kendi isteği dışında çıkarılması durumunda da artık yoksulluk nafakası isteyemeyecektir.

3. İŞTİRAK NAFAKASI

Türk Medeni Kanunu 182 maddesi 2. ve 3. fıkraları ile hüküm altına alınmıştır. Buna göre:
“Velayetin kullanılması kendisine verilmeyen eşin çocuk ile kişisel ilişkisinin düzenlenmesinde, çocuğun özellikle sağlık, eğitim ve ahlak bakımından yararları esas tutulur. Bu eş, çocuğun bakım ve eğitim giderlerine gücü oranında katılmak zorundadır.
Hâkim, istem halinde irat biçiminde ödenmesine karar verilen bu giderlerin gelecek yıllarda tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına göre ne miktarda ödeneceğini karara bağlayabilir.”

AÇIKLAMALAR

Çocuğun velayeti kendisine verilmiş olan taraf ona bakmak, onu beslemek ve barındırmakla yükümlüdür. Buna karşılık çocuğun velayeti kendisine verilmeyen taraf, mali gücüne göre ve hâkimin belirleyeceği miktarda, çocuğun bakım ve eğitim giderlerine katılmak zorundadır. Hâkim tarafından belirlenen bu nafakaya “iştirak nafakası” denir. İştirak nafakası, barınma, giyinme, eğitim, sağlık ve ulaşım gibi zaruri giderlerden oluşur.

İştirak nafakası boşanma davasının eki niteliğinde olduğundan dava sırasında her zaman istenebileceği gibi nafaka için talep gerekli olmayıp, hâkim tarafından kendiliğinden de karar verilebilecektir. Bununla birlikte Yargıtay’a göre,

HUMK. 74. Maddesi “Hâkim istekten başkasına ve fazlasına hükmedemez.” uyarınca davacının talebinde bildirdiği miktar aşılamayacaktır.[27]

İştirak nafakasının özelliği gereği nafaka irat biçiminde Türk Lirası üzerinden hükme bağlanır. Taraflar arasında anlaşma olmadıkça yabancı para üzerinden nafakaya karar verilemez.

Yargıtay’a göre, çocuğun gelirinin yeterli olması halinde ana veya baba çocuğu iştirak nafakası vermek zorunda değildir. Çocuğun kendi geliri ihtiyaçlarını karşılayacak ölçüde ise veya çocuk daha ergin olmadan bir gelire kavuşmuş veyahut da çocuk hayatını kazanmaya başlamışsa, iştirak nafakasına karar verilemez. Çalışamayacak durumda olan, malı ve geliri bulunmayan anne veya baba iştirak nafakası ile sorumlu tutulamaz. [28]


MURAT ALTINDERE
Kanun 331. maddede “Durumun Değişmesi” hususunu düzenlemiştir: Buna göre:

“Durumun değişmesi halinde hâkim, istem üzerine nafaka miktarını yeniden belirler veya nafakayı kaldırır.”

Buna göre gerek iştirak gerekse yoksulluk nafakasının artırılması veya azaltılması, ödeme gücü, hayat koşullarının değişmesi nedeniyle hâkim tarafından belirlenen nafaka miktarının belirlenmesi veya nafakanın tamamen kaldırılması mümkündür. Yargıtay’a göre:

“Nafakanın artırılması veya azaltılmasına dair tarafların istemlerinin mahkeme tarafından kabulü halinde bu yeni miktar, dava tarihinden geçerli olmak üzere hükme bağlanacaktır.” [29]

Son olarak, iştirak nafakası boşanma hükmünün kesinleşmesi ile başlar, lehine nafaka bağlanan çocuğun ergin olmasına kadar devam eder. Ayrıca diğer bir sona erme nedeni ise, çocuğun vefatıdır.

B. YARDIM NAFAKASI

AÇIKLAMALAR

Kanun koyucu, Türk Medeni Kanunu 2. Bölümünde “AİLE” yi düzenlemiş. Ve Birinci Ayırımda “NAFAKA YÜKÜMLÜLÜĞÜ” nü hüküm altına almıştır ( TMK 364, 365, 366. Maddeleri ). Bu düzenleme ile aile fertlerinin birbirlerine yardım etmelerini, sadece ahlaki bir yükümlülük olarak kalmasına müsaade etmemiş, bunu hukuki bir yükümlülük haline getirmiştir.

Kural olarak, anne ve babanın çocuğa karşı olan borcu çocuğun ergin olmasına kadar devam eder ve çocuğun ergin olması ile sona erer. Ergin olan çocuk kanundaki şartlar varsa, artık yardım nafakası talep edebilecektir.

“Yardım nafakası talebi, kanuni bir hakkın kullanımı niteliğinde olup, aleyhine dava açılan kişi tarafından manevi tazminat istemine konu edilemeyecektir.” [30]

Yardım nafakası, sadece çekirdek aile içerisinde değil üstsoy, altsoy ile kardeşler için de karşılılık esasına dayanabilir. Bununla birlikte nafaka isteminde bulunma hakkına sahip olan kimseye, resmi veya kamuya yararlı bir kurumda bakılmakta ise, bu kurum veya bu kurumun bağlı olduğu idare, nafaka yükümlüsü olan kimseden yardım nafakası isteminde bulunabilir. Yardım nafakası için 2 koşulun bulunması gerekmektedir. Birincisi, istemde bulunulması, ikincisi, yoksulluk hali ki burada kişinin yoksul olmasının yanında yardım almadığı takdirde yoksulluğa düşecek olması hali de dikkate alınacaktır. Bu halin, gerçek ve samimi olması gerekir. Örneğin kişi devam zorunluluğu olmayan bir okulda okuduğu takdirde pekâlâ çalışarak geçimini sağlayabilecektir, böylesi bir durumda yardım nafakasının hakiki olduğu söylenemez.

Mahkeme tarafından karara bağlanan yardım nafakasının başlangıcı, nafakaya ilişkin kararın verildiği tarih değil, nafaka davasının açıldığı tarihtir. Aynı şekilde, nafakanın artırılması veya azaltılması halinde de nafakanın başlangıç anı, arttırma veya azaltma istemleri doğrultusunda davanın açıldığı tarihtir.[31]

Kanunda Yardım Nafakasının eda biçimi ve zamanı hükme bağlanmamış olup, Yargıtay’ın yerleşik kararlarına göre nafaka gerekli koşulların gerçekleşmesi halinde aylık belli bir miktar paranın davalılardan alınarak davacıya verilmesi şeklinde olacak, toptan ödeme mümkün olmayacaktır. [32]

Son olarak Yardım Nafakası, alacaklının ya da borçlunun ölümü ile kendiliğinden sona erecektir. Yardım nafakası almakta olan şahsın evlenmesi halinde de yardım nafakası sona erer. Nafaka alacaklısının herhangi bir şekilde yoksulluğu sona erer veya kendisi çalışabilecek duruma gelirse yine yardım nafakası sona erecektir. Mahkeme tarafından evlatlık ilişkisinin butlan veya iptaline karar verilmesi halinde, bu kararın kesinleştiği tarihten itibaren evlatlık bağlılığının istikbale ait bütün hükümleri sona erecektir. Bu hususta ayrıca bir mahkeme hükmüne gerek olmaksızın kararın icra dairesine ibrazı yeterli olacaktır. [33]

MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT

Türk Medeni Kanunu 174. maddesi ile hüküm altına alınmıştır. Buna göre:
“Mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu taraftan uygun bir maddi tazminat isteyebilir.
Boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevi tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir.”

AÇIKLAMALAR

Maddi ve manevi tazminat talepleri boşanma davası içerisinde ileri sürülebileceği gibi boşanma kararının kesinleşmesinden sonra bir yıl içinde harç verilmek suretiyle de ileri sürülebileceklerdir. Bununla birlikte tazminat hakkından feragat eden eş, gerek aynı gerekse ayrı bir dava da tazminat talebinde bulunamayacaktır. Boşanmadan sonra açılacak nafaka davalarında ( MK. Md 177 ) ve mal rejimin tavsiyesi ( MK. Md. 214 ) davalarında yetkiyi özel olarak düzenleyen kanun koyucu, maddi ve manevi tazminat davaları için özel bir yetki hükmü vazetmemiştir. Bu nedenle yetki hususunda genel usul hükümlerine ( HUMK. md. 9 ) başvurmak gerekir.[34]


MURAT ALTINDERE

HAYATA KAST NEDENİ İLE BOŞANMA


2. HAYATA KAST, PEK KÖTÜ VE ONUR KIRICI DAVRANIŞ

Türk Medeni Kanunu 162. maddesi ile hüküm altına alınmıştır. Buna göre:

“Eşlerden her biri diğeri tarafından hayatına kastedilmesi veya kendisine pek kötü davranılması ya da ağır derecede onur kırıcı bir davranışta bulunulması sebebiyle boşanma davası açabilir.
Davaya hakkı olan eşin boşanma sebebini öğrenmesinden başlayarak altı ay ve her halde bu sebebin doğumunun üzerinden beş yıl geçmekle dava hakkı düşer.
Affeden tarafın dava hakkı yoktur.”
MURAT ALTINDERE
AÇIKLAMALAR

Hayata kast, eşlerden biri tarafından diğerini öldürmek amacı ile yapılmış davranışlardır. Kasta dayanmayan davranışlar dikkate alınmadığı gibi öldürme tehdidi de hayata kast sayılmamaktadır. Ayrıca eş dışındaki kişilere ( örneğin, eşin anne, baba veya kardeşlerine ) yönelen eylemler TMK. 162. madde kapsamında değil, “suç işleme” veya “genel geçimsizlik sebebi” kapsamında düşünülecektir. [6]
Yargıtay yerleşik içtihatlarında da belirtildiği üzere,

“Pek kötü davranış manevi şekilde sözlü veya yazılı olarak yapılabilecektir. Önemli olan eylemin doğrudan eşin namus ve şerefine yöneltilmiş olmasıdır.”[7]

Pek kötü veya onur kırıcı davranış nedeniyle boşanmaya karar verilebilmesi hususu, boşanma hukukunun ilkelerinden olan “re’sen araştırma ilkesi, yargılamanın hâkim tarafından yürütülmesi ilkesi, hâkimin aydınlatma ödevi, hâkim hukuku re’sen uygular ilkesi ve hâkimin delilleri serbestçe takdir etmesi, vicdani kanaat sistemi, boşanma yargılamasında rasyonel amaç”ilkeleriyle birlikte değerlendirilecek ve eşlerin sosyal, kültürel ve eğitim durumları ile yaşadıkları çevre, yöresel davranış biçimleri, örf ve adetler dikkate alınarak hâkim tarafından takdir edilecektir.
Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarına göre;

““Hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış mutlak boşanma sebeplerindedir. Bu nedenledir ki ayrıca ortak hayatın bu nedenlerden dolayı diğer eş için çekilmez bir duruma gelmiş olup olmadığının hâkim tarafından araştırılmasına gerek yoktur.”[8]


MURAT ALTINDERE

EVLİLİK BİRLİĞİNİN SARSILMASI İLE BOŞANMA


1. EVLİLİK BİRLİĞİNİN SARSILMASI

Türk Medeni Kanunu 166/1. maddesi ile hüküm altına alınmıştır. Buna göre:
“Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir.

AÇIKLAMALAR

Evlilik birliğinin sarsılması nedeniyle açılan boşanma davasında 4/5/1988 tarih ve 3444 sayılı Kanun ile yapılan düzenleme ile birlikte davacının kusursuz olması ya da daha az kusurlu olması şartı ortadan kalkmıştır. “Eşlerden her ikisi de kusurlu olabileceği gibi, her ikisi de kusursuz olabilir. Önemli olan açılan boşanma davasında ağır kusurlu olmamaktır.”[13]

MURAT ALTINDERE

Taraflardan birinin kusurun diğerine üstün tutmanın mümkün olmadığı durumlarda ise taraflar eşit kusurlu sayılarak boşanmaya karar verilecektir. Bu nedenle açılacak davada evlilik birliğini temelinden sarsan olayların sabit olması ve bu olayların iddia eden tarafça kanıtlanması gerekir. Aksi takdirde açılan davanın reddi gerekmektedir.

“Yıkanmaktan kaçınma, kadının rızası dışında meydana gelen ırzına geçilme, eşler arasında cinsel uyum ve doyumun sağlanamaması, ev işlerini yapmama, ağız ve vücut kokusu” Yargıtay içtihatları ile hüküm altına alınan evlilik birliğinin sarsılması nedeniyle boşanma sebeplerine örnek gösterilebilir. Buna karşılık “çocuklarının olmaması, bağımsız konut sağlamama, kadının çalışmak istemesi” evlilik birliğinin sarsılması nedeniyle boşanma nedenlerinden sayılmamaktadır.

Kanun 166. maddenin 2. fıkrasında “Açılan Davaya İtiraz ve Hakkın Kötüye Kullanılması” hususunu düzenlemiştir. Buna göre:

“Yukarıdaki fıkrada belirtilen hallerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir.”

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 02.12.1991 tarihli, 1991/12450 Esas ve 1991/14351 Karar sayılı ilamı bu hususa örnek teşkil eder. Şöyle ki:

“Aynı evde oturmakla birlikte çok uzun süre birbirleri ile bağlantı kurmayan ve konuşmayan eşlerden birinin açtığı boşanma davasına diğer eşin karşı çıkması hakkın kötüyü kullanılması niteliğindedir.”[14]


MURAT ALTINDERE

BİR BOŞANMA SEBEBİ OLARAK 'HAYSİYETSİZ YAŞAM SÜRME'


3. SUÇ İŞLEME VE HAYSİYETSİZ YAŞAM SÜRME

Türk Medeni Kanunu 162. maddesi ile hüküm altına alınmıştır. Buna göre:

“Eşlerden biri küçük düşürücü bir suç işler veya haysiyetsiz bir hayat sürer ve bu sebeplerden ötürü onunla birlikte yaşaması diğer eşten beklenemezse, bu eş her zaman boşanma davası açabilir.”

AÇIKLAMALAR
MURAT ALTINDERE

Maddede “küçük düşürücü suç”un tanımı yapılmamıştır. Ancak 1982 Anayasası 76. maddesi altında düzenlenen “Milletvekili Seçilme Yeterliliği”nde bu suçlar tahdidi olarak sayılmıştır. Şöyle ki; “taksirli suçlar hariç toplam bir yıl veya daha fazla hapis ile ağır hapis cezasına hüküm giymiş olanlar; zimmet, ihtilâs, irtikâp, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık sahtecilik, inancı kötüye kullanma, dolanlı iflas gibi yüz kızartıcı suçlarla, kaçakçılık, resmî ihale ve alım satımlarına fesat karıştırma, devlet sırlarını açığa vurma,terör eylemlerinet katılma ve bu gibi eylemleri tahrik ve teşvik suçları”. Maddedeki bu kavram hem yüz kızartıcı hem de bu nitelikte olmayan diğer cürümleri kapsamaktadır. Bu şekilde bir suç işleyen eşin ceza kovuşturmasına uğraması da şart değildir. Bu suçlardan birinin evlilik birliği devam ederken işlenmiş olması ve birlikte hayat sürmenin çekilmez olması yeterlidir.

“Nitekim evlilik öncesi işlenen ve evlendiği eşinin de haberdar olduğu bir suç dolayısıyla boşanma davası açılamaz. Ki bu husus dürüstlük kurallarına aykırılık teşkil etmektedir.”[9]

Haysiyetsiz hayat sürmede ise toplumun değer yargıları ile bağdaşmayan, toplumca hoş görülmeyen ve ayıplanan davranış içerisinde olmak ve bu davranışların devamlılık arz etmesi gerekmektedir. Her iki suç nedeni ile kanunda hak düşürücü süre öngörülmediğinden bu sebeplerden herhangi bir ile her zaman boşanma davası açılabilecektir.

MURAT ALTINDERE

KANUNA GÖRE BOŞANMA SEBEBİ OLARAK ''TERK''


TERK

Türk Medeni Kanunu 164. maddesi ile hüküm altına alınmıştır. Buna göre:
“Eşlerden biri, evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerini yerine getirmemek maksadıyla diğerini terk ettiği veya haklı bir sebep olmadan ortak konuta dönmediği takdirde ayrılık, en az altı ay sürmüş ve bu durum devam etmekte ve istem üzerine hâkim tarafından yapılan ihtar sonuçsuz kalmış ise; terk edilen eş, boşanma davası açabilir. Diğerini ortak konutu terk etmeye zorlayan veya haklı bir sebep olmaksızın ortak konuta dönmesini engelleyen eş de terk etmiş sayılır.
Davaya hakkı olan eşin istemi üzerine hâkim, esası incelemeden yapacağı ihtarda terk eden eşe iki ay içinde ortak konuta dönmesi gerektiği ve dönmemesi halinde doğacak sonuçlar hakkında uyarıda bulunur. Bu ihtar gerektiğinde ilan yoluyla yapılır. Ancak, boşanma davası açmak için belirli sürenin dördüncü ayı bitmedikçe ihtar isteminde bulunulamaz ve ihtardan sonra iki ay geçmedikçe dava açılamaz.”
MURAT ALTINDERE

AÇIKLAMALAR

Terk edilen eş boşanma davası açmadan önce Aile Mahkemesine başvurarak ihtar talep etmelidir. İhtar talep edebilmek için terk edildiği tarihten itibaren en az 4 ayın tamamlanmış olması gerekir. Aile mahkemesi terk eden eşe ortak konuta dönmesi için iki aylık süre verir. Adresi tüm aramalara rağmen tespit edilemeyen eşe ihtarname ilanen yapılacaktır. İlanen tebliğ son ilan tarihinden itibaren 15 gün sonra yapılmış sayılır. İhtarnamenin davanın açıldığı yer mahkemesinden istenmesi taraflara ileride kolaylık sağlayacaktır. Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarına göre:

“İhtarname gönderilerek eve davet edilen eşin bütün kusurlu davranışları bağışlanmış olduğu kabul edilir. Dolayısıyla terk nedenine dayalı boşanma davasında diğer boşanma nedenleri ileri sürülerek boşanma talebinde bulunulamaz.”[10]

Son olarak ihtarnamede davet edilen konutun adresi bildirilmeli, konut açık ve konuta girişin temini sağlanmalıdır. Ayrıca kişi davet edildiğinde, davet edildiği adrese göre yol gidiş ve her ihtimale karşılık dönüş masraflarında karşılanması gerekmektedir. Terk edilen eş baştaki 4 ay ve ihtarnamenin tebliğinden itibaren 2 ay olmak üzere, toplam 6 ay eve dönmediği takdirde terk nedeni ile boşanma davası açabilecektir.

“Terk nedeni ile açılan davada Medeni Kanunda belirtilen diğer boşanma nedenlerine dayanarak boşanmaya karar verilemez.”[11]

MURAT ALTINDERE

ZİNANIN TÜRK MEDENİ KANUNU'NDAKİ YERİ

MURAT ALTINDERE


1. ZİNA

Türk Medeni Kanunu 161. maddesi ile hüküm altına alınmıştır.Buna göre:

“Eşlerden birisi zina ederse diğer eş boşanma davası açabilir. Davaya hakkı olan eşin boşanma sebebini öğrendiği tarihten itibaren altı ay ve her halde zina eyleminin üzerinden beş yıl geçmekle dava hakkı düşer. Affeden tarafın dava hakkı yoktur.”

AÇIKLAMALAR

Zina, kişinin bilerek ve isteyerek kendi irade serbestîsi ile karşı cinsten biri ile bir defa dahi olsa cinsel ilişkide bulunmuş olmasıdır. Zina mutlak boşanma nedenidir.

Bu nedenle “zina” nedeniyle boşanma davası açan kişi, davası reddedilmiş olsa bile sonrasında evlilik birliğinin sarsılması nedeni ile boşanma davası açabilecektir. [1]

Ayrıca zina hem özel hem de genel bir boşanma nedeni olduğundan, eş dilerse aynı dava içerisinde zina nedeni ile boşanma sebebini dilerse hem zina nedeni ile hem de evlilik birliğinin sarsılması nedeni ile boşanma davası açabilecektir. [2]

Davaya hakkı olan eşin boşanma sebebini öğrendiği tarihten itibaren altı ay ve her halde zina eyleminin üzerinden beş yıl geçmekle dava hakkı düşer.
MURAT ALTINDERE

Süre, zinanın tek bir eylem halinde olması durumunda olay tarihinden itibaren, devam eden zina ilişkisinde ise en son eylemin yani cinsel ilişkinin gerçekleştiği tarihten itibaren başlar.[3]

Buradaki süreler hak düşürücü süreler olduğundan hâkim sürelere uyulup uyulmadığını kendiliğinden gözetecektir.
Zina eylemini affeden kişinin dava hakkı yoktur. August Egger’a göre af, “ zihniyetteki bir tahavvülden, mağdur eşin kendisine yapılan haksızlığı, içinde yenmesinden ibarettir.” [4] Af kişiye sıkı sıkıya bağlı bir hak olup afta temsil kurumu yoktur. Affetmenin geçerli olabilmesi için serbest bir irade ürünü olması gerekmektedir. Bu nedenle affeden eşin ayırt etme gücünü yitirmemiş olması gerekir. Bununla birlikte af, açık olabileceği gibi zımni de olabilir.
Zina davasında, ispat yükü genel kural gereğince davacıdadır.

Ancak zina için olayın suçüstü olması gerekmez, zina yapıldığına dair kuvvetli delil ve emarelerin olması halinde tarafların zina yaptığı kabul edilir. [5]

2. ANLAŞMALI BOŞANMA

Türk Medeni Kanunu 166/3. maddesi ile hüküm altına alınmıştır. Buna göre:

“Evlilik en az bir yıl sürmüş ise, eşlerin birlikte başvurması ya da bir eşin diğerinin davasını kabul etmesi halinde, evlilik birliği temelinden sarsılmış sayılır. Bu halde boşanma kararı verilebilmesi için, hâkimin tarafları bizzat dinleyerek iradelerinin serbestçe açıklandığına kanaat getirmesi ve boşanmanın mali sonuçları ile çocukların durumu hususunda taraflarca kabul edilecek düzenlemeyi uygun bulması şarttır. Hâkim, tarafların ve çocukların menfaatlerini göz önünde tutarak bu anlaşmada gerekli gördüğü değişiklikleri yapabilir. Bu değişikliklerin taraflarca da kabulü halinde boşanmaya hükmolunur. Bu halde tarafların ikrarlarının hâkimi bağlamayacağı hükmü uygulanmaz.”

Murat ALTINDERE

AÇIKLAMALAR

Anlaşmalı boşanma davasında, ilgili madde gereğince taraflar aynı dilekçe ile müracaat ederse; hem davacı hem de davalı sıfatına haizdirler. Anlaşmalı boşanma davasında, taraflar bir konuda dahi anlaşamamışlarsa hâkim anlaşmalı boşanmaya karar veremeyecektir. Davada taraflar boşanmanın mali sonuçları hakkında üzerinde anlaştıkları anlaşma metnini mahkemeye sunabilecekleri gibi, yapılan anlaşma duruşma tutanağa geçirilerek altını imzalayabileceklerdir.
“Anlaşmalı boşanma davasında yoksulluk nafakası verileceğine dair bir anlaşma mevcut değilse yani yoksulluk nafakası istenmedikçe boşanma kararının kesinleşmesi ile bu karar boşanma ve boşanmanın feri sonuçları hakkında kesin hüküm teşkil edeceğinden daha sonra yoksulluk nafakası istenemez.”[15]


Murat ALTINDERE

17 Ağustos 2017 Perşembe

Şirketlere Web Sitesi ve Marka Tescili Zorunluluğu Getirildi




İş dünyasını yakından ilgilendiren ve bir süre önce uygulamaya konulan yeni 'Türk Ticaret Kanunu' ile birlikte tüm şirketlerin web sitesi kurması ve marka tescilinde bulunması zorunlu hale getirildi. Marka ve Patent Uzmanı Murat Altındere, “Sadece web sitesi kurmak yetmiyor ayrıca içeriği yasanın aradığı şartlara uygun hale getirmek de gerekiyor” dedi.
Marka ve Patent Uzmanı Murat Altındere, iş dünyasını yakından ilgilendiren ve bir süre önce uygulamaya konulan yeni 'Türk Ticaret Kanunu' ile birlikte artık tüm şirketlerin web sitesi kurma ve marka tescilinde bulunmasının zorunlu hale getirildiğini söyledi.
Aynı zamanda da avukat olan Altındere, 'Türk Ticaret Kanunu'nun neleri zorunlu hale getirdiğiyle ilgili olarak açıklamalarda bulundu. 14 Şubat 2011 tarihi itibariyle Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren kanunla birlikte iş dünyasında oldukça önemli değişikliklere gidildiğini vurgulayan Altındere, sermaye şirketleri için elektronik işlemler ve bilgi toplumu hizmetlerine yönelik önemli ve yaptırım getiren düzenlemelere yer verildiğini anlattı. Türk Ticaret Kanunu'nun 'internet sitesi' kenar başlıklı 1524. maddenin ilk fıkrasında; “Her sermaye şirketinin, bir internet sitesi açmaya mecbur olduğu” ifadesinin yer aldığına dikkat çeken Altındere, buna göre anonim, limited ve sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketlerin bir internet sitesi açmaları gerektiğini kaydetti.

İnternet sitesi zorunluluğunun, söz konusu kanunun yürürlük tarihinden itibaren bir yıl sonra yürürlüğe gireceğini ifade eden Altındere, “Kanunun 1524. maddesinde öngörülen internet sitesini kanunun yürürlüğe girmesinden itibaren 3 ay içinde oluşturmayan veya internet sitesi mevcut ise aynı süre içinde internet sitesinin bir bölümünü bilgi toplumu hizmetlerine özgülemeyen anonim şirket yönetim kurulu üyeleri, limited şirket müdürleri ve sermayesi paylara bölünmüş komandit şirkette yönetici olan komandite ortaklar 6 aya kadar hapis ve 100 günden 300 yüz güne kadar da adli para cezası verilecek” dedi.
Yine aynı maddeye göre internet sitesine konulması gereken içeriği usulüne uygun bir şekilde koymayanlara da 3 aya kadar hapis ve 100 güne kadar adli para cezasıyla cezalandırılacağını açıklayan Altındere, kanuna göre sadece web sitesi kurmanın yeterli olmadığını, ayrıca içeriğinin de belirtilen şartlara uygun hale getirilmesi gerektiğini söyledi. Türkiye'de alan adı verme konusunda yetkili ODTÜ bünyesindeki 'Nic.tr' verilerine de dikkat çeken Murat Altındere, 2011 yılı Ocak ayı sonu itibariyle Türkiye genelinde toplam 164 bin 238 'com.tr' uzantılı alan, bin 74 'net.tr' uzantılı alan adı bulunduğu bilgisini de verdi.
Marka ve patent tescili konusunda Türkiye'deki tek yetkili kuruluşun; Türk Patent Enstitüsü olduğunu hatırlatan Altındere, bu kurumun verilerine göre de 2010 yılı itibariyle ortalama 250 bin şirketin marka tescili ve başvurusu olduğunu dile getirdi. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) verilerine işaret eden Altındere, buna göre ülke genelindeki oda ve borsalara çeşitli büyüklüklerde ve bütün sektörlerden bir milyon 250 binin üzerinde firma kayıtlı olduğunu vurguladı.
Altındere, “Hali hazırda ise sadece 250 bin şirketin web sitesi ve buna bağlı marka tescili söz konusu. Böylelikle bir milyon şirketin web sitesi ve marka tescili bulunmuyor ve bu kadar sayıda şirketin yeni yasaya göre web sitesi kurması ve bunun için de markasını Türk Patent Enstitüsü nezdinde tescil ettirmesi gerekiyor. Marka tescili zorunluluğu da, web sitesi kuruluşunda şirketlerden istenen ilk belgelerin başında marka tescil evrakı olmasından kaynaklanıyor. Şirket yöneticileri açısından hapis cezası yaptırımı dahi getiren bu yeni düzenlemeler konusunda işin uzmanları ile kapsamlı bir inceleme ve uyarlama sürecine girmek kaçınılmaz olmuştur” ifadesini kullandı.

pratikhaber

HUDER Mersin Şube Başkan Yardımcısı Altındere:


Hukuki Araştırmalar Derneği (HUDER) Mersin Şube Başkan Yardımcısı Murat Altındere, "HUDER Mersin olarak incelemiş olduğumuz anayasa değişiklik paketine, hukukçu gözüyle bakarak, hukukçu kimliğimizle 16 Nisan'daki referandumda 'evet' oyu vereceğiz." dedi.

Altındere, Şube Başkanı Kürşat Doğan ve dernek yöneticisi Hibe Gökalp ile dernek binasında düzenlediği basın toplantısında, cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesiyle güçlenen millet iradesinin egemen kılınmasından yana olduklarını söyledi.
Demokrasinin teminat altına alınması ve milletin himayesine verilmesini istediklerini belirten Altındere, şöyle konuştu:
"15 Temmuz sürecini ve tankların bir kez daha sokaklarda gezmemesi ve bize halkımıza ait olan uçakların bir kez daha bizlere ateş etmemesi için, son dönemde görevleri meslektaşlarınının haklarını ve menfaatlerini korumak olan ve bağımsız ve tarafsız olmaları gerekirken tarafgir davranarak sözde tüm avukatları temsil ettiğini beyan eden bazı barolar ve barolar birliğinin aksine HUDER Mersin olarak incelemiş olduğumuz anayasa değişiklik paketine, hukukçu gözüyle bakarak, hukukçu kimliğimizle 16 Nisan'daki referandumda 'evet' oyu vereceğiz."
Kürşat Doğan ise, dernekle ilgili yaptığı bilgilendirmede, 1 yıldır faaliyet gösterdiklerini söyledi.
Derneğin amacı hakkında da konuşan Doğan, "Amacımız, bir dernek olarak teşkilatlanmasını işaret eden iradelerin, önderlerinin niyet ve inançlarından asla ödün vermeden, milletimizin milli değerlerinden hasıl olmuş ilke ve değerleri savunmak, üyelerinin sosyal ve mesleki sahada yardımlaşma ve dayanışmalarını sağlamak, mesleki bilgi, gelenek ve kültürlerini artırmak ve genel anlamda sağlıklı ve istikrarlı bir hukuk düzenini temin etmektir." ifadelerini kullandı.




AA

Murat Altındere: Gençler bizim en büyük zenginliğimizdir


Avukat Murat Altındere 19 Mayıs Atatürk'ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı dolayısıyla bir mesaj yayınladı


Türkiye Cumhuriyeti'nin en büyük zenginliğinin gençler olduğunun altını çizen Avukat Altındere;

'Cumhuriyetimizin kurucusu Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları başta olmak üzere Milletimizin inanç ve kararlılığıyla, 19 Mayıs 1919'da Samsun'dan başlayan bağımsızlık ve kurtuluş mücadelemizin sembolü olan bu günün, Türkiye Cumhuriyetinin teminatı değerli gençlerimize armağan edilmesi, son derece anlamlıdır. Bizlerin de dünyadaki ilerleme yarışında ülkemizin en büyük güvencesi ve milletimizin en büyük zenginliği gençlerimize olan inancı ve güveni tamdır. Bu değerli emaneti sonsuza kadar yaşatmak ve korumak da hepimizin görevidir.

Gençlerimizin geleceğe emin adımlarla ve toplumsal faydalarımızı dikkate alarak, ailesine ve ülkesine yararlı fertler olarak, yetişmeleri en büyük arzumuzdur. Türk milletinin bütün fertleri bu konuda gençlerimize güvenerek, geleceğe umutla bakmaktadır. Bu duygu ve düşüncelerle Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları başta olmak üzere, Hain FETÖ'nün darbe girişiminde gözlerini kırpmadan vatanı için ebediyete yürüyen kardeşlerimizi ve tüm şehitlerimizi saygı, minnet ve şükranla anıyorum' dedi

Çukurova Express

Mersin'de galibiyet sevinci




Mersin İdmanyurdu Kulübü Basın Sözcüsü Murat Altındere, Galatatasaray'a karşı önemli bir galibiyet aldıklarını ve ligde kalma umutlarının arttığını bildirdi.

Altındere, yaptığı yazılı açıklamada, Spor Toto Süper Lig'de üst üste başarılı sonuçlar aldıklarını belirterek, "Galatasaray'ı mağlup ederek ligde kalma umutlarımız arttı. Zorlu bir rakibe karşı önemli bir zafer kazandık. Birçok olumsuzluklara rağmen ligde kalacağına inanan bir teknik heyet ve futbolcu topluluğuna sahibiz. Son haftalarda yakaladığımız çıkış da bu inancın zaferidir" ifadelerini kullandı.

Akhisar Belediyespor ile berabere kalıp, Kayserispor'u yenerek, ligde çıkış yakaladıklarını aktaran Murat Altındere, şunları kaydetti:

"Bu çıkışı Galatasaray karşısında da galip gelerek taçlandırmak istiyorduk ve bunu da başardık. Çok zorlu bir periyoda girdik. Bu süreçte bizi yalnız bırakmayan ve takımına sonuna kadar inanan taraftarımıza teşekkür ediyorum. Stadı doldurarak maç sonuna kadar takımını destekleyen 12. adama bu galibiyeti armağan ediyoruz. Ertelenen Beşiktaş maçı öncesi aldığımız bu galibiyet hem takımımız üzerinde büyük bir öz güven oluşturdu hem de gelecek haftalar öncesi ligde kalma yolunda umutlarımızı artırdı."

"Tek bir amacımız var, o da ligde kalmak"
Mersin İdmanyurdu Kulübü Yönetim Kurulu Üyesi Engin Şahin ise ligde kalma adına önemli bir galibiyet aldıklarını ve umutlarının arttığını bildirdi.

Galatasaray galibiyetinin takım üzerinde olumlu etki bıraktığını vurgulayan Şahin, "Kaybettiğimiz öz güveni ligin ikinci yarısında tekrar kazanarak eski günlerimize döndüğümüzü tüm spor kamuoyuna gösterdik. Tek bir amacımız var, o da bu sezon ligde kalmak. Bunu da başaracak inanç ve güçteyiz" değerlendirmesinde bulundu.

Şahin, Galatasaray maçında takımı destekleyen taraftarlara da teşekkür ederek, galibiyeti stadı dolduran ve 90 dakika boyunca destekleyen taraftarlara armağan etti.
Beinsports.com



Murat Altındere'den tarihi çağrı!


Mersin İdman Yurdu eski Yöneticisi Murat Altındere, takıma prim vereceğini açıkladı

Mersin İdman Yurdu eski Yöneticisi Murat Altındere, sosylam medya hesabından prim kampanyası başlaytı. Altındere, ilk maç için takıma 50 Bin TL prim sözü verdi.

İşte o açıklama;

"Değerli Mersinli İşadamları ve kurum yöneticilerimiz; Mersin İdman Yurdumuz kentimizin en önemli markasıdır.Bu değere sahip çıkmamız şart. Bu haftaki Urfa maçı galibiyeti sonrası, hocamızın ve futbolcu kardeşlerimizin "Artık Lütfen Takıma Sahip Çıkın" isyanı oldukça önemlidir. Ben şahsım olarak mücadele eden bu kardeşlerimizin isyanına sessiz kalmayacağım ve Lütfen sizlerde sessiz kalmayın: Galibiyetlere Prim. Herkes kendi şartlarına göre prim desteği sunsun,çok büyük rakamlar olmayabilir ama mutlaka katkısı olsun. Bu takım ve bu çocuklar bizim. Bu bir "Galibiyete Prim Kampanyasıdır"ve bunu başlatmış oluyorum.İşadamlarımızdan sosyal medya aracılığıyla Kampanyaya destek bekliyorum. Ben şahsım olarak, İlk maçımız sonrası Prim Havuzuna Galibiyet Halinde 50.000 TL prim vereceğimi ilan ediyorum.Hadi sıra sizde dostlar"


Spor33

Mersin GİAD kartvizit alışverişleri devam ediyor


Mersin Girişimci İşadamları Derneği'nin, derneğe üye sektör temsilcilerini bir araya getirerek yürüttüğü kartvizit alışverişlerinin ikincisi MTSO Başkanı Şerafettin Aşut ve Av. Murat Altındere'nin katılımları ile yapıldı.


Mersin Girişimci İşadamları Derneği Başkanı Mehmet Serkan İzol, toplantının açılış konuşmasını yaparak, ‘Biz burada üyelerimiz arasındaki birlik ve beraberliği arttırmayı ve konuşmacı konuk olarak davet ettiğimiz kişilerin bilgi birikiminden yararlanmayı hedefliyoruz. 15 günde bir gerçekleştirdiğimiz bu toplantılar önümüzdeki günlerde de devam edecek’ dedi.

Mersin GİAD eski Başkanları Alper Gürsoy ve Kasım Tanrıöver ile birlikte, aynı zamanda Mersin GİAD üyesi olan MTSO Meclis Başkan Vekili Murat Çalışkan’ın da bulunduğu toplantıda konuşan Av. Murat Altındere, FETÖ/PDY yapılanmasının Mersin ve ülke ekonomisine etkilerini anlattı. Av. Altındere, ‘FETÖ – PDY diye bilinen örgüt, aslında 15 Temmuz darbe girişiminden sonra, 17 Aralık süreci ile beraber, siyasi iktidar ve devletin kurumları noktasında ortaya çıkan, belli gelişmeler üzerine Türk Ceza Kanunu açısından bir terör örgütü olarak tanımlanmıştır. Bu yapılanma, hükümeti devirme amacı gütmüştür. Bu yapılanmanın bir terör örgütü olduğu apaçık ortadır. Bu terör örgütü sadece emniyette ve adliyede değil, iş dünyasında ve her yerde örgütlenmiştir ve ülkemiz için ciddi bir tehlike unsuru haline gelmiştir. Dün itibari ile Adalet Bakanlığı’ndan ve Çalışma Bakanlığı’ndan aldığım temel veriler, bu güne kadar 15 Temmuz öncesi ve sonrasında yaklaşık olarak 100 bin kişi hakkında işlem yapılmıştır.  Şuanda 45 bin kişi FETÖ/PDY üyesi olmaktan tutuklanarak cezaevlerini doldurdu. 95 bin memur görevinden ihraç edilmiştir’ dedi.

FETÖ’nün Mersin'e Etkileri

FETÖ/PDY yapılanmasının iş dünyasına etkilerine değinen Avukat Altındere; ‘FETÖ/PDY yapılanması olarak Mersin Türkiye’de ilk 5’te. Mersin uluslararası ticaret kapsamında öne çıkan firmaların olduğu bir kent. Bunun büyük bir kısmını da gıda sektörü kapsıyor. GDO meselesi adı altında birkaç firmanın önü kesilmeye başlandı. Ankara merkezli Mersin’deki bir şirketin, Pensilvanya’da yapılan toplantı sonrasında bakliyat sektöründe imam olması hususunda alınan bir karar var. Bunun üzerine Amerika’dan verilen bir talimat doğrultusunda, Ankara’daki İstihbarat Daire Başkanlığı tarafından Mersin istihbarat şubeye talimat veriliyor ve bunlar paralel örgüt içerisinde. Yani Ankara imamı üzerinden Mersin imamına talimat veriliyor ve Mersin’deki firmalar için bir çalışma yapılması söyleniyor. Bunun nedeni ise; buradaki firmaların önünün kesilip kendi firmalarını öne çıkarmak. Sonrasında bununla ilgili müfettiş incelemeleri ve araştırmaları yapıldı. Gümrük Baş Müdürü, o işi yapan Gümrük muhafaza müdürü, soruşturmayı yürüten savcı, şahısları evlerinden alan polisler, kararı veren hakim şuanda hepsinin tutuklu olduğunu görüyoruz. GDO karalaması ile bu işe bulaşmış kim varsa tutuklandı’ dedi.


Daha sonra söz alan Mersin Ticaret ve Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı Şerafettin Aşut ise, ‘Bir alışkanlık olarak “İş adamları” dernekleri dense de; izin verirseniz ben iş insanları demek istiyorum. Çünkü böylesi önemli Sivil Toplum Kuruluşları içinde ve dahası ekonomimizin tam ortasında binlerce kadınımız var, kadın girişimcilerimiz var. Bundan dolayı böylesi girişimci iş insanlarının oluşturduğu Sivil Toplum Kuruluşlarını; ekonomimizin, demokrasimizin ve sosyal yaşamımızın en önemli payandası olarak görüyorum. Özellikle Mersin GİAD’ın kuruluş felsefesi olarak, genç ve kadın girişimcilere verdiği değeri ve önemi bildiğim için, Mersin GİAD’ın gücünün de buradan kaynaklandığını bir kez daha vurgulamak ve hatırlatmak istiyorum’ dedi.

Aşut: Giderek memurlaşıyoruz

‘Kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla” derler; sizlere ve MTSO olarak kendimize de bir hatırlatma olsun bu. Yani daha çok gencimiz, daha çok kadınımız kurumlarımızın merkezinde olmalıdır’ diyerek konuşmasını sürdüren Şerafettin Aşut, ‘Seksen milyona yaklaşan nüfusumuzun yarısını oluşturan gençlerimiz ve kadınlarımız ülke zenginliğimizin kullanamadığımız, hatta israf ettiğimiz diğer yarısıdır. Mersin GİAD gibi STK’ların öncü duruşu, başarı hikâyeleri, bu anlamda önemli bir rol-model oluşturacaktır. Gençlerimizin ve kadınlarımızın bu rol-modellere, başarı hikâyelerine ihtiyacı var, bu motivasyona ihtiyacı var. Aksi takdirde gittikçe memurlaşan bir ülkeye doğru yol alıyoruz. 17’nci yüzyılda Anadolu’yu gezen bir yabancı gezgin notlarına şunu düşmüş, Anadolu’da en gözde meslek ya asker ya da memur olmak, ticaret aşağı görülen bir iş. Aradan 500 yıl geçti, değişen bir şey yok’ ifadelerini kullandı.

‘Girişimcilik arttırılmalı’

Aşut, ‘Dün haber bülteninde memur seçme sınavı olan KPSS’ye 5 milyon gencin başvurduğunu ve bir rekor kırıldığı söyleniyordu. Sanki çok iyi bir habermiş gibi lanse ediliyor. Yine aynı haber bülteninde;  alınacak 10 Bin kişilik Uzman Çavuş kadrosuna ise 250 Bin rekor başvurunun olduğu söyleniyordu. Elbette ülkemizin vasıflı memurlara, askere, polise, bürokrata ihtiyacı var. Ama bütün insan kaynağımızı tek çare olarak memuriyete yönlendirmek, girişimci bir ekonomiden memur bir ülkeye evrilmek sorunlarımızın çözümü değil. Sadece istihdam yaratmak amacıyla tüm insan kaynağımızı bu şekilde değerlendirmek ve memurluğu cazip hale getirmek bir çözüm değildir. Tüm gençlerimiz, kadınlarımız, üniversite, yüksekokul veya meslek lisesi mezunları gibi nitelikli insan kaynağımız masa başı memuriyette çalışacaksa; kim üretecek? Kim ticaret yapacak? Kim ihracat yapacak? Bunların girişimcisi kim olacak? Cari açığı kim kapatacak? Vergiyi kim verecek? 500 sene önceki gibi;    başkalarına mı havale edeceğiz bu işleri? Yani, ülkenin ekonomisini yine yabancılara mı emanet edeceğiz? İşte bundan dolayı Mersin GİAD’ı ve böylesi STK’ları çok önemsiyoruz’ dedi.

MTSO Başkanı Şerafettin Aşut son olarak şunları kaydetti: Artık ülkeler sadece askeri gücü ile değil; aksine ekonomik gücüyle küresel bir aktör oluyor. Bunun temel payandası ise girişimcilerdir. Özelliklerde genç girişimciler ve kadın girişimcilerdir. Nüfusu yaklaşık bizimle aynı olan ekonomilere bakın. Bakın ve zenginliğin gerçek nedenini görün. Bakınız Japonya’nın; 6 milyona yakın girişimcisi var. Almanya’nın; 5 Milyonun üzerinde girişimcisi var. Fransa’da da durum benzer. Ya biz de; Cumhuriyet tarihi boyunca sadece 1.5 milyon girişimci yaratabilmişiz. Bahsettiğim ülkeler 1945’deki ikinci dünya savaşında yerle bir olan ülkeler. Bir tarafta 6 milyon girişimci, bir tarafta 1.5 milyon. Bu devletlerin neden bizden daha zengin olduğunu sorgulamaya gerek var mı? Girişimci sayısı bizden dört kat fazla. Basit hesap;  bizden en az dört kat daha zenginler. İşte birlikte yapacağımız en güzel iş birlikleri bu noktada olacaktır;  ülkemizin girişimci sayımızı nasıl arttırabiliriz?;  derdimiz bu olmalı. Gençlerimizi, kadınlarımızı ekonomiye etkin şekilde nasıl entegre edebiliriz? Başarı hikayelerini nasıl duyurabilir ve rol modelleri nasıl daha geniş kitlelere lanse edebiliriz? İnsan kaynağımızı girişimci olmaları konusunda daha fazla nasıl motive edebiliriz? Mersin GİAD bu noktada Mersin Ticaret ve Sanayi Odası ile her zaman uyum içinde çalışan, MTSO ailesinin her zaman bir parçası olmuş, kentimize değer katan bir kurum olmuştur.


Bizler bir ailenin parçasıyız zaten. Bu noktada daha önemli olan şey, işte bugün bahsettiğim ve sizin de kuruluş felsefeniz olan genç ve kadın girişimciliğin arttırılması çabası ve projeleridir. Bu noktada birlikte güzel şeyler ortaya koyacağımıza inanıyorum. Gerek girişimcilikte fırsat eşitliği; gerekse girişimcinin yetişeği doğru bir ekosistem oluşturma adına daha çok çaba göstermeliyiz, fikir üretmeliyiz, beyin fırtınaları yapmalıyız. Dünya ekonomisi değişiyor, bilgi ve iletişim teknolojileri, merkezinde internetin olduğu yeni gelişmeler yeni bir ekonomi yaratıyor. Ben özellikle sizler gibi dinamik bir üye profili olan Mersin GİAD’dan;  yüksek teknolojili hizmet ve üretim anlamında, Endüstri 4.0 temelinde, merkezinde internet ve yazılım olan yeni dünya ticaretine ve ekonomisine “nasıl entegre oluruz?” konusunda akıl yormasını istiyorum. Artık e-ticaret var,  evinden dünyaya açılanlar var.  Petrol bir gün bitecek, doğal gaz da bitecek. Yer altı zenginlikleri bitecek. Sadece girişimciler kalacak. Ama yeniçağın girişimcileri ve geleceğin dünyasına hazırlık yapan girişimciler kalacak. Bundan dolayı sürekli eğitim, kurumlarımızın ayrılmaz parçası olmalıdır. Ben bu noktada Mersin GİAD’ı;  kurulduğu 2003 yılından beri beğeni ile izleyen biri olarak, Mersin GİAD’ın iş gücü eğitimleri gibi projelerden; sosyal sorumluluk projelerine, yerel yönetimlerle ilgili öneri ve vizyonlarından genç ve kadın girişimciliğe verdikleri öneme ve kentimizi yurt içinde ve yurt dışında tanıtma çabalarına kadar tüm üyeleri ile gösterdikleri öz verili çalışmalardan dolayı kutluyorum.

Çukurova Express

Murat Altındere: Bayram hoşgörü getirsin


Altındere Marka Patent Yönetim Kurulu Başkanı Av. Murat Altındere, bayramın birlik beraberlik, hoşgörü ve huzur getirmesini diledi. 


Altındere Marka Patent Yönetim Kurulu Başkanı Av. Murat Altındere, Kurban Bayramı nedeniyle yaptığı açıklamada tüm Müslümanların bayramını kutlayarak “Sevgi, dostluk, kardeşlik duygularının yüceldiği, yardımlaşma ve dayanışma duygularının çoğaldığı birlik ve beraberliğimizin temel taşlarından bayramlar; toplumumuzun manevi zenginlik kaynaklarındandır.

Bireyleri ortak duygu ve düşüncelerde buluşturarak, üzüntüde ve kıvançta birleştirmekte ve bu değerlerin içtenlikle yaşanmasını sağlamaktadır. Kırgınlık ve küskünlüklerin sona erdiği, sevginin, saygının, hoşgörünün ve kardeşliğin zirveleştiği, milletçe birlik ve beraberliğin, dayanışmanın en güzel örneğinin gösterildiği, bir kurban bayramını daha kutlamanın heyecanı içerisindeyiz. Bu duygu ve düşüncelerle; Bu Kurban bayramının ülkemizde ve ilimizde birlik, beraberlik, hoşgörü ve huzur ortamı içerisinde geçmesini, her geçen gün büyüttüğümüz sevgi, saygı, yardımlaşma ve paylaşma ortamının daha da gelişmesine vesile olması dileği ile tüm İslam aleminin Kurban Bayramı’nı kutlar; sağlık, huzur ve mutluluk dileklerimle sevgi ve saygılarımı sunarım” dedi.
ÇukurovaExpress


Murat Altındere Cumhuriyet Bayramı'nı kutladı


Altındere Hukuk Bürosu Yönetim Kurulu Başkanı Av. Murat Altındere, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı'nı kutladı

Altındere Hukuk Bürosu Yönetim Kurulu Başkanı Av. Murat Altındere, mesajında şu ifadelere yer verdi:

"Gururla kutladığımız Cumhuriyetimizin 93'ncü kuruluş yıl dönümünde, şehitlerimizin kanlarıyla sulanan bu cennet Vatan topraklarımızın bütünlüğü ile Cumhuriyeti korumanın azim ve kararlılığı içindeyiz. Atalarımızın en değerli miraslarından olan Cumhuriyetimizi ve onun sahip olduğu temel değerleri yüceltmek ve sürekli kılmak ancak huzur, güven ve barış içerisinde yaşayan, her alanda görev ve sorumluluklarını bilen güçlü toplumların sahip olduğu güçlü devletle mümkündür. Milletçe el ele verip bu gücü oluşturmakta toplumun bütün fertlerine önemli görevlerin düştüğünü unutmuyoruz. Tarihin hiçbir döneminde boyunduruk altına girmeyen, özgürlüğünden taviz vermeyen ve bu uğurda canını seve seve feda eden bu milletin evlatları, 15 Temmuz'da ülkemizin birlik ve beraberliğine, devletimizin bekasına kasteden FETÖ/PYD terör örgütünün haince darbe kalkışmasına yönelik olaylarla ilgili, ihanet şebekelerine karşı tüm dünyaya ders olacak şekilde tek ses tek nefes olmuş; asil bir duruş sergilemiştir. Bundan sonrada aynı çizgide yürüyüşümüze devam edip, hedeflerimizden asla vazgeçmeyeceğiz. Bu duygu ve düşüncelerle; Cumhuriyet coşkusunu yüreğinde yaşayan herkese en içten sevgi ve saygılarımı sunuyorum."

Cukurovaexpress

Yeni kanun; Şirketelere web site zorunluluğu


Yeni kanun; Şirketelere web site zorunluluğu
Yeni Türk Ticaret Kanunu’na göre internet sitesi olmayan şirket yöneticilerine hapis cezası geliyor.

Kanunun 1524. maddesinde öngörülen internet sitesini kanunun yürürlüğü için verilen süre va ayrıntılar şöyle:

Marka ve Patent Uzmanı Avukat Murat Altındere yeni Türk Ticaret Kanunu’nda sermaye şirketleri için elektronik işlemlere yönelik önemli ve yaptırım getiren düzenlemelere yer verildiğini ifade ederek internet sitesini kanunun yürürlüğe girmesinden itibaren 3 ay içinde oluşturmayan anonim şirket yönetim kurulu üyeleri limited şirket müdürleri ve yöneticilerinin 6 aya kadar hapis ve 100 günden 300 güne kadar adli para cezasıyla cezalandırılacağını belirtti.

Marka ve Patent Uzmanı Avukat Murat Altındere Türk Ticaret Kanununun “internet sitesi” kenar başlıklı 1524. maddenin ilk fıkrasında “her sermaye şirketinin bir internet sitesi açmaya mecbur olduğu”nun belirtildiğini söyleyerek “Buna göre anonim limited ve sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketlerin bir internet sitesi açmaları gerekmektedir.

Kanunun bu zorunluluğu getiren 1524. maddesi Kanun’un yürürlük tarihinden itibaren 1 yıl sonra yürürlüğe girecektir” dedi.

YÖNETİCİLERİN 3 AY’I VAR

Kanunun 1524. maddesinde öngörülen internet sitesini kanunun yürürlüğe girmesinden itibaren 3 ay içinde oluşturmayan veya internet sitesi mevcut ise aynı süre içinde internet sitesinin bir bölümünü bilgi toplumu hizmetlerine özgülemeyen anonim şirket yönetim kurulu üyeleri limited şirket müdürleri ve sermayesi paylara bölünmüş komandit şirkette yönetici olan komandite ortakların 6 aya kadar hapis ve 100 günden 300 güne kadar adli para cezasıyla ve aynı madde uyarınca internet sitesine konulması gereken içeriği usulüne uygun bir şekilde koymayan bu bentte sayılan faillerin 3 aya kadar hapis ve 100 güne kadar adli para cezasıyla cezalandırılacaklarını belirten Altındere “Yasaya göre sadece web sitesi kurmak yetmiyor ayrıca içeriği yasanın aradığı şartlara uygun hale getirmek de gerekiyor” diye konuştu.

Türkiye’de alan adı verme konusunda yetkili ODTÜ bünyesindeki Nic.tr verilerine göre Ocak 2011 sonu itibariyle toplam 164 bin 238 “com.tr’ uzantılı alan ve bin 74 “net.tr’ uzantılı alan adı bulunduğunu sözlerine ekleyen Altındere “Marka ve patent tescili konusunda ülkemizde tek yetkili kuruluş olan Türk Patent Enstitüsü verilerine göre 2010 yılı itibariyle ortalama 250 bin şirketin marka tescili ve başvurusu söz konusu” dedi.

1 MİLYON ŞİRKETİN WEB SİTESİ BULUNMUYOR

TOBB verilerine göre Türkiye’de oda ve borsalara çeşitli büyüklüklerde ve bütün sektörlerden 1 milyon 250 binin üzerinde firmanın kayıtlı olduğunu söyleyen Altındere hali hazırda ise sadece 250 bin şirketin web sitesi ve buna bağlı marka tescilinin söz konusu olduğunu belirtti.

Buna göre 1 milyon şirketin web sitesinin ve marka tescilinin bulunmadığını ve bu kadar sayıda şirketin yeni yasaya göre web sitesi kurması ve bunun için de markasını Türk Patent Enstitüsü nezdinde tescil ettirmesi gerektiğini ifade eden Altındere “Marka tescili zorunluluğu da web sitesi kuruluşunda şirketlerden istenen ilk belgelerin başında marka tescil evrakı olmasından kaynaklanıyor.

Şirket yöneticileri açısından hapis cezası yaptırımı dahi getiren bu yeni düzenlemeler konusunda işin uzmanları ile kapsamlı bir inceleme ve uyarlama sürecine girmek kaçınılmaz olmuştur” dedi.

İnternetin ve internet sitelerinin olmazsa olmaz olduğu bu çağda hala web sitesi olmayan firmalar olması her ne kadar tuhaf olsa da kendilerinin bir an önce bu ortamda yerlerini almalarını diliyorum.


Marka sahipleri 'taklitçi'yi affediyor


Giyim, oyuncak ve parfüme kadar dünyaca tanınmış birçok markanın taklitçileri hakkında açılan yüzlerce davanın, büyük bölümünün ''uzlaşma'' ile sonuçlandığı bildirildi.

Türk Patent Enstitüsünde kayıtlı Resmi Marka Vekili Av. Murat Altındere AA muhabirine yaptığı açıklamada, 556 sayılı Markaların Korunması Hakkındaki Kararname gereğince ''Marka sahibi veya yetkili kıldığı kişinin izni olmaksızın, markanın aynısının veya ayırt edilemeyecek derecede benzerinin ticari amaçla kullanılması'' olarak tanımlanan marka tecavüzünün, şikayete bağlı bir suç olduğunu belirti.

Altındere, marka sahiplerinin, Cumhuriyet Savcılığı'na şikayette bulunması
durumunda, güvenlik güçlerince taklit mallara el konulup, suçlular hakkında
Savcılık tarafından kamu davası açıldığına işaret ederek, şunları söyledi:
''556 sayılı kararnamenin, 61/A maddesinde tanımlanan marka taklidi suçunun cezası, 2 yıldan 4 yıla kadar hapis, 27 bin YTL'den, 46 bin YTL'ye kadar ağır para cezası ve bir 1 yıldan aşağı olmamak üzere ticaretten men ve iş yerinin kapatılması. Asliye Ceza Mahkemelerince verilecek cezaların haricinde, marka taklit suçunu işleyenler hakkında Hukuk Mahkemelerinde, taklit markalı ürün miktarı da dikkate alınarak milyarlarca Türk lirası maddi ve manevi tazminat taklitçiden alınarak, marka sahibine veriliyor.''

Altındere, giyim, oyuncak ve parfüme kadar dünyaca tanınmış birçok markanın taklitçileri hakkında açılan yüzlerce davanın büyük bölümünün ''uzlaşma'' ile sonuçlandığı, bunun da taklit ürün satıcısının, ağır para cezası, hapis ve ticaretten men gibi cezaları göze alamayıp, marka sahibi ile anlaşma yoluna gitmek zorunda kalmasından kaynaklandığını ifade etti.

-''SATICI RİSKİ GÖZE ALAMIYOR''-

Altındere, mahkemelerin verdiği ağır para ve hapis cezasını göze alamayan
satıcıların, anlaşma yoluna gitmek zorunda kalacaklarını marka sahiplerinin
bildiğine dikkati çekerek, şunları kaydetti:

''Taklit ürün satıcıları, aleyhlerine sonuçlanan dava Yargıtay'a gitmeden,
marka sahipleriyle anlaşmak zorunda kalıyor. Çünkü Yargıtay'ın onama kararı ile birlikte marka sahibinin artık şikayetten vazgeçmesi mümkün olmuyor. Hapis yolu görünen satıcı, bu riski göze alamıyor. Temyiz hakkı pek kullanılmıyor.''

Altındere, satıcının, en azından hapis ve ticaretten men gibi cezalardan
kurtulabilmek için mahkemelerin verdiği para cezasından daha fazlasını ödemeyi göze aldıklarını kaydetti.

-''SATICILAR BİLGİLENDİRİLMELİ''-

Taklit ürün satanların sayısının arttığına da işaret eden Altındere, bu yüzden Türkiye genelinde önceki yıllara göre açılan dava sayılarında yüzde 300-400 artış olduğunu bildirdi.

Altındere, bu suç yüzünden evini, arsasını, otomobilini satmak zorunda kalanlara bile rastladıklarına dikkati çekerek, ''Marka sahipleri, satıcıları
değil üretenleri ihbar etmeli. Aksi takdirde taklit ürünün önüne geçilmesi mümkün olmaz. Taklit üründe, asıl cezalandırılması gerekenler üreticiler olmalı'' dedi.

Mersin'de, son bir yılda taklitçilik suçundan açılan 350 davanın yüzde 80'inde, marka sahiplerinin şikayetlerini geri çektiklerini vurgulayan Altındere, Türkiye genelinde her yıl açılan yüzlerce davada da aynı uzlaşmanın dikkati
çektiğini vurguladı. Altındere, satıcıların, taklit ürün bulundurmama konusunda bilinçlendirilmeleri gerektiğini sözlerine ekledi.

Hurhaber

Murat Altındere'den gazetemize ziyaret


Altındere Hukuk Bürosu Yönetim Kurulu Başkanı Av. Murat Altındere, gazetemizi ziyaret ederek İmtiyaz Sahibi Burak Karataş ile sohbet etti.


Son dönemde oldukça yoğun bir tempo içerisinde bulunan ve özellikle Mersin'de Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) davalarında etkin rol üstlenen Av. Murat Altındere, gelinen son süreç ile ilgili Burak Karataş ile görüş alışverişinde bulundu.

Yapılan tüm çalışmaların hukuka uygun şekilde yürütüldüğünü ifade eden Av. Altındere, 'Biz yıllardır FETÖ ile mücadele ediyoruz. Mersin'de ben ve ailem bu örgütten en büyük zararı gördük. Umarız adalet yerini bulur' dedi.

Ziyaretten duyduğu memnuniyeti dile getiren Burak Karataş ise önümüzdki dönemde yapacakları projeler ile ilgili Altındereye bilgi vererek görüşlerini istedi.

Çukurova Express

Murat Altındere'den, Ömer Halisdemir çıkışı



Mersinli Avukat Murat Altındere, Ömer Halisdemir'in hem avukatlığını yapmak istediğini, hem de davayı kaybetmeleri halinde tazminatı kendi ödemeye hazır olduğunu söyledi


Şehit Astsubay Başçavuş Ömer Halisdemir'in babası Hasan Hüseyin Halisdemir, Darbeci General Semih Terzi'nin ailesinin kendilerine 90 bin TL'lik tazminat davası açtığını söyleyerek, "90 bin lira Ömer Halisdemir'in öldürdüğü kişinin ailesi dava açmış. Ben evde televizyonda izledim. Türk milleti bunu duysun. Ben barolar birliği başkanımla telefonla görüştüm bizde dava açıyoruz. Alınan tazminatı da Türk Silahlı kuvvetlerine hibe ediyoruz.'' demesi üzerine Mersinli Avukat Murat Altındere, 'Ben kahraman şehidimizin hem avukatlığını yapmaya, davayı kaybedersekte tazmunatı kendim ödemeye razıyım' dedi.

Gazetemizin sorularını yanıtlayan Av. Murat Altındere, 'Türkiye Cumhuriyeti açısından bu kadar önemli bir iş yapmış olan kahraman şehidimiz Ömer Halisdemir'in hem avukatlığını yapmak büyük bir şereftir, hem de o tazminatı ödemek büyük bir onurdur' dedi.

ÇukurovaExpress



Murat Altındere'den MİY'e destek çağrısı

Mersin İdmanyurdu eski Basın Sözcüsü Av. Murat Altındere, Twitter hesabından Mersin İdmanyurdu'na destek çağrısında bulundu..


Altındere yaptığı açıklamada,

Değerli Mersinli İşadamları ve kurum yöneticilerimiz; Mersin İdman Yurdumuz kentimizin en önemli markasıdır.Bu değere sahip çıkmamız şart

Bu haftaki Urfa maçı galibiyeti sonrası, hocamızın ve futbolcu kardeşlerimizin "Artık Lütfen Takıma Sahip Çıkın" isyanı oldukça önemlidir

Ben şahsım olarak mücadele eden bu kardeşlerimizin isyanına sessiz kalmayacağım ve Lütfen sizlerde sessiz kalmayın: Galibiyetlere Prim !!

Herkes kendi şartlarına göre prim desteği sunsun,çok büyük rakamlar olmayabilir ama mutlaka katkısı olsun. Bu takım ve bu çocuklar bizim!

Bu bir "Galibiyete Prim Kampanyasıdır"ve bunu başlatmış oluyorum.İşadamlarımızdan sosyal medya aracılığıyla Kampanyaya destek bekliyorum

Ben şahsım olarak, İlk maçımız sonrası Prim Havuzuna Galibiyet Halinde 50.000 TL prim vereceğimi ilan ediyorum.Hadi sıra sizde dostlar !!

ifadelerine yer verdi..


Sanalbasın

Kim bu FETÖ'cu AK Partililer.?



Mersinli Avukat Murat Altındere'nin twitter hesabında yazdığı yazılar olay etkisi yaratıyor


@murat_altindere hesabından FETÖ'culara adeta savaş açan Av. Murat Altındere yazdığı her yazı ile olay etkisi yaratıyor..

Twetlerinde kendisinin ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın davacı olduğu bir duruşmada sanık darbeci FETÖ üyelerinin avukatlığını yapan T.U'yu aklayan AK Parti Mersin İl Disiplin kurulunu istifaya davet eden Murat Altındere'nin attığı twetler şu şekilde:

Av.Murat ALTINDERE ‏@murat_altindere

1- Reisin ve şahsımın da davacı olduğu Mersin Fetö davasında sanık darbeci fetöcülerin avukatı fetöcü T.U'yu aklayan Disiplin kurulu İSTİFA..

2- Disiplin Kurulu üyeleri Av.Erdal Alkan, Hüsnü Şahin, Ali Kaynarca, Murat Kocabaş. Fetöcüleri aklamanın hesabı var.

Şimdi Mersin kamuoyu AK Parti İl Yönetimi'nin konuyla ilgili nasıl bir açıklama yapacağını merak ediyor

Sanalbasın



Belediye başkanının makam aracına haciz şoku




Mersin'in merkez ilçe CHP'li Yenişehir Belediyesi'nin ilçe sınırlarında "kamulaştırma yapmaksızın 5 dönüm araziye el koyduğu" iddiasıyla haklarında açılan davayı kaybetmesi ve verilen 2 milyon 224 bin liralık cezayı ödememesi üzerine alınan haciz kararıyla Belediye Başkanının makam aracına el konuldu.

Edinilen bilgiye göre, S.M.Ç. ile Ç.Ç. isimli şahıslar Yenişehir Belediyesi'nin kendi yerlerini "kamulaştırma yapmaksızın 5 dönüm araziye el koyduğu" iddiasıyla 2014 yılında dava açtı. Açılan dava sonucunda mahkeme, Yenişehir Belediyesi'nin 2 milyon 224 bin lira ödemesini kararlaştırdı. Davacı avukatı Murat Altındere ve haciz memurları da bugün Yenişehir Belediyesi'ne gelerek haciz işlemini gerçekleştirmek istedi. Burada belediye çalışanlarının zorluk çıkarması üzerine belediyeye polis ekipleri çağrıldı. Olay yerine çağrılan polislerin müdahalesiyle Belediye Başkanı İbrahim Genç'in makam aracı olduğu belirtilen 33 HS 080 plakalı otomobile el konularak otoparka götürüldü.
 
"1 yıldır icra işlemleri başlatıldığı halde belediye borcu ödememe yolunu seçti"
Konuyla ilgili açıklama yapan müvekkil avukatı Murat Altındere, Yenişehir Belediyesi'nin müvekkillerine borcu olduğunu söyledi. Bu borcun kaynağının daha önce kamulaştırma yapılmaksızın el konulan taşınmaza ait 5 dönümlük alanla ilgili olduğunu belirten Altındere, "Buranın bedeliyle ilgili biz 2014 yılında dava açmıştık. Bu bedelle ilgili mahkeme kararı lehimize sonuçlandı. Bu mahkeme kararı lehimize sonuçlandıktan sonra biz icra işlemlerini başlattık. Yenişehir Belediyesi yaklaşık 1 yıldır icra işlemleri başlatıldığı halde 2 milyon civarında olan parayı ödememe yolunu seçti. Mahkemenin bir kararı var. Türkiye bir hukuk devleti. Burada neresi olursanız olsun vatandaşın bir alacağı varsa, mahkeme bir karar verdiyse bunu resmi olarak tebliğ ile ödersiniz, ödemezseniz icra işlemleri yapılır. Bununla ilgili bir icra alacağımız vardı. Bugün bütün bu hukuki uyarılara rağmen ödeme yapılmayınca bizde İcra Müdürlüğü'ne başvurduk ve İcra Müdürlüğünden karar alarak icra memurları kanadıyla belediyeye geldik" diye konuştu.
 
"Makam aracını muhafaza altına aldık. Ödeme yapılmazsa, işlemlerimize devam edeceğiz"
Belediyeye geldiklerinde istemedikleri bir durumla karşılaştıklarını vurgulayan Altındere, "Güvenliğiyle, oradaki görevliler belinde silah varmış gibi çeşitli hareketler göstererek avukat olarak şahsıma, meslektaşlarıma, icra memurlarına karşı bazı hukuk dışı davranışlar oldu. Biz hukuk devletinde yaşıyoruz. Bu siyasi bir dava değil, bu alacak davası ama hukuktan, hukuk devletinden sürekli dem vuran bazı partinin belediyesi böyle bir olayda hukuk devletine, mahkeme kararına karşı fiili şiddeti uygulama yolunu seçtiler. Bazı basın mensupları arkadaşlara da bazı hareketler yaptılar. Burada yaşanan olay tamamen bir alacak dosyasıyla ilgili. 2 milyonluk bir borcun ödenmemesinden kaynaklanan bir icra işlemiydi. Bunun yolu belli. Bugün alınmış bir karar değil. Bir yıl önce çıkmış bir mahkeme kararı. Tüm uyarılara rağmen ödeme yapılmayınca bizde yasal yolu seçtik. İcra, işlem kararına göre icra işlemi yaptık. Belediyenin haciz edilebilir malları var haciz edilemeyen malları var. Haciz edilemeyen mallarını haciz etmek istedik ve bununla ilgili işlem yaptık. Makam aracını muhafaza altına aldık. Bu ödeme yapılmazsa, işlemlerimize devam edeceğiz. Biz belediyeyi mahkeme kararlarına, icra müdürlüklerinin kararlarına uymaya davet ediyoruz. İtirazları ve yapacakları işlem varsa bunu mahkemeler ve icra müdürlüğü kanalı ile yapsınlar. Fiziki saldırılarla insanların hukuki haklarını kullanmasının önüne geçemezler" şeklinde konuştu.
İHA


Mahkeme Murat Altındere'ye düzenlenen kumpasa dur dedi



Önceki günlerde basında yer alan FETÖ/PDY davaları ile yakından ilgilenen Avukat Murat Altendere'ye yönelik iftira içerikli, asılsız ve FETÖ’nün kumpası sonucu yayınlanan haberlere mahkeme engel koydu.

Avukat Murat Altındere konuya ilişkin yaptığı yazılı açıklamada şu ifadelere yer verdi;

'Hakkımda bazı basın ve yayın organlarında çıkan iftira içerikli, asılsız ve FETÖ’nün kumpası sonucu yayınlanan haberlere erişimin engellenmesi için tarafımdan mahkemeye başvurulmuş, mahkemece yapılan inceleme ve araştırma sonucunda Mersin 4. Sulh Ceza Hakimliğinin 2017/2882 D. İş sayı ve 28.07.2017 tarihli kararı ile YAYINLANAN HABERLERE ERİŞİMİN ENGELLENMESİNE KARAR VERİLMİŞTİR.

Belirtmek isterim ki, bu iddiaların ortaya atılmasının tek sebebi, geçmişte şahsımın ve ailemin FETÖ tarafından uğratıldığı haksızlık ve zararlara karşı bu hain örgütle açıktan yıllardır yürüttüğümüz ve sadece Mersin kamuoyunda değil ülke çapında bilinen hukuki mücadelemizi sekteye uğratmak ve şahsımı itibarsızlaştırmaktır. Ancak mahkeme konuyu inceleyerek yapılan bu iftiralara ve gerçeği yansıtmayan yanlı haberlere geçit vermemiştir.

Basın ve kamuoyunun bilgilerine arz ederim.

Saygılarımla'


Sanal Basın

Altındere’den FETÖ’ya hukuk savaşı


FETÖ ile mücadelede yaptığı başarılı çalışmalarla tanınan Mersin’li ünlü avukat Murat Altındere hakkında çıkan iddia ve haberlere mahkeme kararı ile dur dedi. Altındere’nin yaptığı basın açıklaması aynen şöyle
MAHKEME İFTİRA VE KUMPAS HABERLERİNE DUR DEDİ. HABERLERE ERİŞİMİ ENGELLEDİ!!
Hakkımda bazı basın ve yayın organlarında çıkan iftira içerikli, asılsız ve FETÖ’nün kumpası sonucu yayınlanan haberlere erişimin engellenmesi için tarafımdan mahkemeye başvurulmuş, mahkemece yapılan inceleme ve araştırma sonucunda Mersin 4. Sulh Ceza Hakimliğinin 2017/2882 D. İş sayı ve 28.07.2017 tarihli kararı ile YAYINLANAN HABERLERE ERİŞİMİN ENGELLENMESİNE KARAR VERİLMİŞTİR.
Belirtmek isterim ki, bu iddiaların ortaya atılmasının tek sebebi, geçmişte şahsımın ve ailemin FETÖ tarafından uğratıldığı haksızlık ve zararlara karşı bu hain örgütle açıktan yıllardır yürüttüğümüz ve sadece Mersin kamuoyunda değil ülke çapında bilinen hukuki mücadelemizi sekteye uğratmak ve şahsımı itibarsızlaştırmaktır. Ancak mahkeme konuyu inceleyerek yapılan bu iftiralara ve gerçeği yansıtmayan yanlı haberlere geçit vermemiştir.
 
Basın ve kamuoyunun bilgilerine arz ederim.
 
Saygılarımla
Av. Murat ALTINDERE


markakentmersin.com

Mehmet Baransu'ya bir kötü haber daha


İşadamı Arslan, kendisini hedef alan haberi nedeniyle tazminata mahkûm ettirdiği gazeteci Mehmet Baransu'nun evine haciz koydurdu

Devletin güvenliğine, iç veya dış siyasal yararlarına ilişkin belgeleri yok etmek"suçlamasıyla tutuklanan Mehmet Baransu'nun yaptığı iftira haberler peşini bırakmıyor.

Baransu, Mersinli işadamı Mahmut Arslan'ı hedef alan "Başbakan'ı 3 bakan yanılttı" haberi sebebiyle hem ceza davasından mahkûm oldu, hem de 15 bin lira tazminat ödemeye mahkûm edildi.

Mehmet Baransu, Taraf Gazetesi'nin 30 Temmuz 2013 günlü sayısında Mersinli işadamı Mahmut Arslan'ı hedef alan "Başbakanı 3 bakan yanılttı" başlıklı bir haber kaleme aldı. İşadamı Arslan, hakkındaki yazının tamamen gerçek dışı olduğu, kişilik haklarına ve ticari itibarına zarar verildiği gerekçesiyle avukatı Murat Altındere kanalı ile şikâyetçi oldu. Aynı zamanda 50 bin liralık tazminat davası da açan Arslan, hukuk savaşı başlattı.

Mersin Cumhuriyet Başsavcılığı'nın hazırladığı iddianame sonrasında Mersin 2. Asliye Ceza Mahkemesi'nde başlayan yargılama sonucu Baransu, basın yolu ile hakaret suçu kapsamında 1744 lira adli para cezasına çarptırıldı. Kesinleşen ceza ardından geçtiğimiz günlerde de Arslan'ın açtığı tazminat davası karar bağlandı. Mersin 5. Asliye Hukuk Mahkemesi haberin basın özgürlüğü kapsamında kalmadığına, haber nedeniyle işadamı Arslan'ın zor günler yaşadığı ayrıca ceza davasında da davalının suçunun sabit görülüp cezanın kesinleştiğine kanaat getirerek Mehmet Baransu'nun 15 bin lira tazminat ödemesine hükmetti. Borcu zamanında yatırmayan Baransu'nun Eyüp'teki evinin tapusuna haciz şerhi koyuldu. Borç ödendiği taktirde şerh kaldırılacak.

'SATIŞA ÇIKARABİLİRİZ'

Avukat Murat Altındere, "Müvekkilim Mehmet Arslan adına takip ettiğimiz ceza ve tazminat davalarını kazandık. Fakat Baransu ve Taraf icra kanalıyla ödeme emri tebliğ etmemize rağmen bu borcu süresinde ödemediler. Biz de Baransu'nun Eyüp'te adına kayıtlı bir dairesine haciz şerhi koyduk. Borç bunlara rağmen de ödenmezse satış işlemine başlayacağız" dedi.



Kaynak: Sabah